Tercihler



Uzun zamandır bu konu hakkında birşeyler yazmak istedim ama vakit olmamıştı. Sonunda açabildim boş bir sayfa.

Yurtdışına taşındığımdan beri tanıdığım birçok kişi ne kadar iyi bir iş yaptığımı, fırsatları olsa bir dakika durmayacaklarını veya “müsait zamanı bulunca” gelmeyi çok istediklerini belirttiler. Çevremdeki insanlar (genellikle Atari nesli veya Y kuşağı olarak tabir edebileceğiniz nesil) gerçekten görece donanımlı, kapasite olarak “başarabilecek” tipler. Buna rağmen gerçekten bir faaliyette bulunan veya mantıklı planlar yapan kişilerin sayısı tahmin edersiniz ki oldukça az.

Tabi ki herkesin kendine göre bir dinamiği, sorumlulukları, çevresi ve istekleri var. Ancak gözlemleyebildiğim kadarıyla fırsatı olan insanlar bile hayatlarında değişiklik yapmaya çekiniyorlar.

Kapalı bir toplumda “yabancı” olana duyulan (genelde kendini nefret olarak gösteren) o bilinmeyen korkuyla yetiştirilmek mi dersiniz, yoksa daha da temelden, avcı/toplayıcı bir DNA zincirinin aşağı yukarı 300 bin yıldır pek değişmeyen bir üyesi olduğumuzdan kaynaklı mı dersiniz bilemem. Ancak konu konfor alanımızın bozulması olduğu zaman inanılmaz endişeleniyoruz. Malum sonuçta nesiller boyunca seni koruyup kollayan aile, kabile, köy ve benzeri yapılar sayesinde ayakta kalmışsın. Seninle aynı şeylere inanmayan, aynı dili konuşmayan, aynı görünmeyen insanların arasına gidip, tek ve güvensiz kalmayı doğal olarak çok çekici bulmayabilirsin. Buradaki Türk mahallelerinin, Portekiz sokağının, Farsi bölgesinin vs. bu sebeplerin biriyle bir bağlantısı olmalı.

Sosyal ve zihinsel olarak çok normal bir kişi olduğumu söyleyemem. Belki de bu sebepten yaşadığım yer ve oradaki toplumla çok kuvvetli bağlar kuramıyorum. Ancak bu dengesizliğin bir de faydası var: Olaylara objektif, uzaktan bakabilmek. Bunun da muhtemelen mesleğimle bir ilgisi var, neyse. Bu yüzden Almanya ve Türkiye arasında (hatta Türkiye ile Uranüs arasında bile) tercih yapmak çok zor gelmemişti bana.

Ancak bu yazıdan bir çıkarım bekleyen normal, aklı başında insanlara, taşınma sürecimizde eşimin en çok faydasını gördüğü düşünceyi sunmak isterim: Ne kaybedersiniz?

Sizi belirleyen şey, tercihleriniz. İçinizde her zaman var olan o tanıdık “yarın hallederim” duygusu asla bitmeyeceği için, siz tercihinizi yapıp harekete geçmediğiniz sürece o “yarın"lar sadece bugününüzün bir kopyası olarak kalabilir. Biraz uzaktan bakın: Milyarlarca yıllık evrende, ~90 yıllık hayatınızı geçirip, sonrasındaki milyarlarca yılı göremeyeceksiniz. (Canınızı sıkmaya çalıştığımı düşünmeyin, sonuçta “yok” olmak o kadar da korkutucu değil, hatta evren başladığından beri en iyi yaptığımız şey yok olmak zaten. Sadece uyandırmaya çalışıyorum.)

Kolay bir tavsiye değil tabi ki, bir nevi insanın doğasına aykırı bu tür hareketler. Ancak naçizane tavsiyem “ne iyi yaptın ha” demektense kalkıp bu taraflara gelmeyi denemeniz. Baktınız olmuyor, 9 ay sonra aynı standartlara geri dönüp, hiç yoktan kafanızdaki soru işaretini atmış olursunuz.

Not 1: Gelince haber verin.

Not 2: Bu yazı için sakladığım videonun linkini de vereyim.